Bu cevap üzerine Yakup Kadri taraftarları bir karşı saldırı hazırlığına girişir. Bu saldırıya katılan isimlerden biri de Milliyetçi Türk Ocağı Cemiyeti’ne de başkanlık yapmış Hamdullah Suphi Tanrıöver’dir. İkdam gazetesi için kaleme aldığı yazıda “Putlar Nasıl Kırılır?” diye sorduktan sonra şöyle der:
Vatan ve milliyet dininin diktiği putları yıkanlar bunların yerine hangi putları dikeceklerdir, bunu bilmek lazım – Bolşevik dininin putları… Biz uğursuz bir cereyanın memleketin her köşesinde emarelerini gördüğümüz halde […] susuyor ve susturuluyoruz. […] Karşımızdakiler kimlerdir? Bolşevik kapısının müseccel köleleri!
Bu yazı bir grup genci de ayağa kaldırır. Yazının yayımlandığı gün, otuz kadar milliyetçi bir araya gelerek Resimli Ay bürosunun önünde toplanır. İşe karışmamak üzere önceden emir aldığı görülen polis herhangi bir müdahalede bulunmazken Serteller’in bürosundaki Nâzım Hikmet “Siz bizim büyüklerimizi öldürüyorsunuz, mukaddesatımızı yıkıyorsunuz” bağrışlarını dinlemek durumunda kalır.
Daha sonra yatışan kalabalığa yaptığı açıklamada, her toplumsal değişimin edebiyatın yapısında da değişiklikler gerektirdiğini ve bunun komünizm propagandasıyla karıştırılmaması gerektiğini söyler.
Nâzım Hikmet bu saldırıdan yaklaşık bir yıl sonra Abdülhak Hamid Tarhan ve eşi tarafından çaya davet edilir. Aradaki anlaşmazlığa bir son vermek isteyen ve kendisine divan şiiri anlayışını kast ederek “Biz onları yıktık siz de bizi yıkacaksınız” diyen bu şairden oldukça etkilenen Nâzım Hikmet, Tarhan’ı Orhan Selim takma adıyla çıkan “83 Yaşında Delikanlı” şiiriyle över. Daha sonra “Putları Yıkıyoruz”daki tavrı kendisine hatırlatıldığında ise yaşlı şairlerin sanatına değil onların etrafında oluşturulan “putlaştırma” hareketine karşı olduğunu söyler.