© Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi

Oyun Yazarı

Nâzım Hikmet 1920’lerin başında Sovyetler’e gittiğinde Meyerhold tiyatrosunun etkisinde kalır, şiirlerinde ve oyunlarında devrimci bir dönüşüme neden olan avangart sanat estetiğini bu dönem benimser. Yurda döndüğünde de oyunlar yazar ancak oyun yazarı olarak asıl verimini 1950’lerde Sovyetler’de olduğu dönemde alır.

Image
Bir Usta Bir Çırak: Nâzım Hikmet ve Meyerhold
Veysel Öztürk, 15 Ocak 2019
Merkez tarafından Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Nâzım Hikmet’le Karşılaşmalar panellerinin ikinci oturumunda Veysel Öztürk, “Moskova tiyatrolarını düşlediğimden hapse dayanabildim” diyen, 1950’de Moskova’ya indiğinde, kurşuna dizildiğinden habersiz ilk olarak Meyerhold’u soran Nâzım Hikmet’in şiirindeki Meyerhold ve Sovyet tiyatrosu etkisini anlatıyor. Etkinliğe dair ayrıntılı bilgi almak ve kayıtları izlemek için Merkez video arşivini ziyaret edebilirsiniz.
Merkez Video Arşivi

Meyerhold için tiyatro gerçek hayatın temsil edildiği mimetik bir uzam değil. İzleyicinin izlediği şeyin sadece bir performans olduğunu izleyiciye sürekli hatırlatan yabancılaştırma tekniğini ilk kullanan yönetmen aynı zamanda Meyerhold. Öyle ki Brecht bu tekniği Meyerhold’dan alıp geliştirecek. Dekor, kostüm, ışık, müzik gibi unsurlarda sahneleme tekniği yabancılaştırma etkisini sağlayacak şekilde düzenleniyor. Bu etki izleyiciyi aktif bir bileşen haline getirerek özellikle 20’lerden sonraki politik tiyatronun ajitasyon ve propaganda etkisini artırmada bolca kullanılmış vaziyette.

Nâzım Hikmet şiirlerinin yanı sıra düzyazı, tiyatro metni ve senaryo alanlarında da üretimde bulunan bir yazar olarak Sovyetler’de hem geçimini sağlamak hem de tiyatroya yeni bir soluk getirmek için oyunlar yazar ya da daha önce yazmış olduklarını Rusçaya çevirir.

[Sovyetler’de] 1949 yılından beri her tiyatronun repertuvarı, ‘başyapımcı’ sıfatıyla hareket eden ve genellikle kültürel konulardan pek anlamayan bir parti bürokratının denetimi altındaydı. Bütün tiyatrolar her yıl, dönemin yaşam tarzını siyasi açıdan yücelterek işleyen iki yeni oyun sahnelemek zorundaydı. Bu arada devlet desteği de kısılmış olduğundan, tiyatro yöneticileri kendilerini, partiyi kızdırmadan halkı eğlendirmek gibi bir çıkmazda bulmuşlardı (Hayward, 150-169).
Bu durum Nâzım’ın önüne beklenmedik fırsatlar çıkarmıştı. Nâzım zengin bir halk edebiyatı geleneğine sahip olan Türk toplumuna ilişkin bilgi birikimine dayanarak, iki arada bir derede kalmış olan tiyatro yönetmenlerine bir çıkış yolu sunuyordu: Batı’nın yozluğuyla bozulmamış, ama Stalinist Ortodoksluk’un basmakalıp oyunlarından daha yaratıcı olan bir tiyatro biçimi. Anılarında Nâzım’ın tiyatro anlayışının gelişimine ilişkin çok değerli değerlendirmeler sunan Aleksandr Fevralski, bu projeler konusunda Nâzım’ı yüreklendiriyordu. Nâzım Moskova’ya döndükten sonra, 1920’li yıllarda işbirliği yaptığı Meyerhold’un öğrencisi Nikolay Ekk’le yeniden bağlantı kurdu. Tarzını sosyalist gerçekçiliğin taleplerine uygun olarak değiştiren Ekk, Stalin rejiminin anti-modernist temizlik kampanyasını sağ salim atlatmıştı. Ama Nâzım, Stanislavski tarzı gerçekçilikten etkilenmiş olmasına rağmen, kendisini hâlâ avangard sanatın daha yaratıcı yaklaşımıyla özdeşleştiriyordu. Stalin’in ölümünden önce bile fantezi ve folklor öğelerini kullanmıştı. Halbuki bu öğeler, 1941 yılında bir Sovyet çalışma kampında ölen Meyerhold’un gözden düşmesinden itibaren Sovyet tiyatrosundan dışlanmıştı.
Göksu, Saime ve Timms, Edward.Romantik Komünist. Yapı Kredi Yayınları. 358.

Image
“Sık Sık Fadeyev’in Ölümünü Düşünüyorum”: Aleksandr Fadeyev ve Nâzım Hikmet Dostluğunun Söyledikleri
Esra Dicle, 15 Ocak 2019
Merkez tarafından Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Nâzım Hikmet’le Karşılaşmalar panellerinin birinci oturumunda Esra Dicle, Nâzım Hikmet’in Stalin dönemini eleştirdiği “Her Şeye Rağmen Var mı Olmak Yok mu Olmak” oyunundaki Orhan karakterini Fadeyev’den ilhamla kurgulayışını, Fadeyev’in tüm eylemlerini kabul edip intiharını kabul etmeyen Nâzım’ın nasıl bir vicdan muhasebesi yaptığını anlatıyor. Etkinliğe dair ayrıntılı bilgi almak ve kayıtları izlemek için Merkez video arşivini ziyaret edebilirsiniz.

Merkez Video Arşivi

Nâzım 1920’lerde bıraktığı Sovyet kültür sanat ortamının heyecanla peşine düştüğü zaman, Mayakovski’yi, Meyerhold’u, Vakhtangov’u, Tairov’u izlemek için kendisini Sovyet tiyatrosuna attığı zaman, bu Rus avangard sanatının çok önemli tiyatrocularıyla, isimleriyle ilgili hiçbir ize rastlamayacaktır, çünkü bilindiği gibi 1934’te Sovyet Yazarlar Birliği’nde ilan edilen, Gorki’nin ilan ettiği, Stalin’in formülleştirdiği ve devletin resmi sanat anlayışı olarak kabul edilen toplumcu gerçekçi sanat anlayışı, artık Rus avangardını tamamen ortadan kaldırmıştır.

Stalin’in ölümünden sonra Kruşçev dönemi başlar ve Stalinci kadrolar tasfiye edilir. Başından beri Nâzım Hikmet’i hem koruyup destekleyen hem de kontrol altında tutan Fadayev de görevinden uzaklaştırılır, itibarını kaybeder ve intihar eder. Bu yeni dönem Nâzım Hikmet için yeni zorlukların ve baskıların habercisidir. Bu baskılar oyunlarının yasaklanmasına kadar varır. Özellikle Sovyet bürokrasisini eleştirdiği İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? adlı oyununun 11 Mayıs 1957’de Moskova Yergi Tiyatrosu’nda bir gün sahnelendikten sonra gerekçe gösterilmeden kaldırılması üzerine büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Oyunda Nâzım Hikmet’i eleştirenlere de cevap niteliğinde sahneler vardır.

KASKETLİ: Şimdi de, bizim yazarın mı aklını çelmeye kalkışıyorsun?
İVAN İVANOVİÇ: Çelemez miyim? Görürsün. Bak. (Kulislerden yana seslenerek) Nâzım Hikmet, Hikmet oğlu Nâzım Ran… Cancazım. Biliyorum Sovyetler Birliği ikinci yurdundur. Sovyet insanlarını seversiniz, sayarsınız. Eski partilisiniz, iyi, güzel ama Sovyetler’de geçen bir hikâyeyi anlatan ilk piyesiniz hicviye mi olmalıydı? Tipik Sovyet insanı Petrof mudur? Ben miyim? Niye Petrof’un itibarını kırmaya kalkışıyorsunuz? Ne diye bizimle uğraşıyorsunuz! Zaten işimiz gücümüz başımızdan aşkın… Rahat bırakın bizi… Hani ne de olsa yakışık almıyor… Ne de olsa misafirsiniz şurda… Sovyet halkının konukseverliğini kötüye kullanmak doğru mu? Sonra konuğun kusuruna bakılmaz ama bir hadde kadar… Demek istediğim bu piyesi yazmaktan vazgeçin… Hem sizin için, hem bizim için, hem de bunu oynamaya kalkışacak tiyatrolar için, eğer böylesi bulunursa, daha iyi… Yok, ille de yazacaksanız sonunu tatlıya bağlayın.
NÂZIM’IN SESİ: Boşuna, İvan İvanoviç… Benim de zayıf taraflarım tümenle, ama yakalayamadın onları… Senden dolu dizgin nefret ettiğim, Petrof’u dolu dizgin sevdiğim için yazacağım bu piyesi… Sovyetler Birliği’nde konuksam, iyi konuk, hane sahibini sokmak isteyen yılan görürse başını ezer. Yok hane sahibiysem de iş değişmez. Ezeceğim başını senin… Sonu da senin istediğin gibi değil…
Nâzım Hikmet. Oyunlar 3, İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?. Adam Yayınları, 1993. 293-94.

İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?

Petrof, yaşadığı küçük kasabada üst düzey bir mevki sahibidir, ancak halktan kopuk yaşamamaktadır ve hiyerarşi gözetmez. Herkesin yardımına koşmasıyla ve alçak gönüllü tavırlarıyla da takdir toplamaktadır. İvan İvanoviç ise, neden düşmanı olduğunu bilmediği Petrof’un hayatını mahvetmek için planlar hazırlamaktadır ve onu böylesine önemli biri olmanın saygı gerektirdiğine ve otoritesini kurması gerektiğine inandırır.

Bir süre sonra bürosunun duvarları gerçekte sahip olmadığı madalyalarla süslenmiş portreleriyle dolan Petrof, İvan İvanoviç’e hemen kanmış gibidir. Hasırşapkalı gibi faydacıların da kendilerine pay çıkarmak adına dalkavukça hareket etmeleriyle, bu otorite oyunu başlar. Çevresinde onu uyarmak için binbir türlü çaba harcayan Kasketli’nin ve Lüdmila’nın teşebbüsleri de boşunadır artık, Petrof, bu mevki oyunlarından başı dönerken bir yandan da gitgide gülünçleşmektedir.

Gazetelere anlamsız demeçler verir; havuzu, halka yarı çıplak görünmemek için tahta perdeyle ikiye böldürür. Nihayet, büyük şehre resmi olarak çağrıldığında uzun süredir uzak kaldığı topluma karışır ve sıradan bir vatandaş olmanın ne demek olduğunu hatırlar; kendisi gibi bir bürokrat olan Konstantin Sergeyeviç’le karşılaştığında ise, bütün bu oyun kafasına dank edecek, üstünlük kompleksinin kişiyi kendisine bile yabancılaştırdığını fark edecektir. Kasabasına geri döndüğünde İvan İvanoviç’e hesap sorma çabaları ise nafiledir. Çünkü Kasketli dışında kimse İvan’ı hatırlamamaktadır. Peki, İvan gerçekten var mıdır? Petrof, ondan nasıl kurtulabilir? Nâzım Hikmet’in sonunu umut dolu bitirdiği bu oyun, aslında sosyalist toplumlarda bürokrasinin yaşamı güçleştiren uygulamalarının  değişim sürecinin geride bırakılacak bir aşaması olduğunun habercisidir.

Albüm
Murat Germen & Cafer Türkmen Arşivi
Nâzım Hikmet’in albümü, fotoğraf sanatçısı ve akademisyen Murat Germen’in, Cafer Türkmen ile birlikte özel teknikler kullanarak sayısal ortama aktardığı fotoğraflardan oluşmaktadır. Germen’in özel izniyle kullanılan fotoğraflar telif hakkına tabidir.
Moskova, 1955
Nâzım Hikmet 3. Sovyet Yazarlar Kongresi'nde Simonov ve İlya Ehrenburg ile. Moskova, 1957.
Moskova, 1959.
Leningrad, 1960.
Moskova, 1959
Moskova, 1962.

Galina

ÖNCEKİ

Radyo Programları

SONRAKİ
naziminhikayesi