Nâzım Hikmet, 1929 ile 1931 yılları arasında peş peşe yayımladığı şiir kitaplarıyla haklı bir üne kavuşur. 1929’da önce 835 Satır, ardından fantastik bir hikâyeyi anlatan Jokond ile Sİ-YA-U yayımlanır. Şairin KUTV’dan arkadaşı Si-YA-U’nun ülkesi Çin’e döndüğünde kafasının kesildiğini öğrendikten sonra Moskova’da yazmaya başladığı bu uzun şiir, 835 Satır’la edindiği haklı ünü pekiştirmekle kalmaz gerek anlatım biçimi gerekse ele aldığı konu itibariyle şaşkınlıkla karşılanır. Nâzım Hikmet, bu yapıtla birlikte daha önceki şiirlerinden farklı olarak olay örgüsüne dayalı, yer yer sinema senaryosunu andıran ve daha sonraki yapıtlarında sıklıkla görülen farklı anlatım biçimlerinin kolajını içeren bir yapı kurmaya başlamıştır.
Jokond ile Sİ-YA-U neyi anlatır?
Olcay Akyıldız, 2014
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü öğretim üyesi Olcay Akyıldız, Nâzım Hikmet’in Jokond ile Sİ-YA-U kitabını anlatıyor.
Nâzım'ın Hikâyesi Videoları
Önce Jokond’un hatıra defterinden parçalar geliyor. Daha sonra Şeyh Bedreddin Destanı’nda da göreceğimiz, çerçeve hikâyeleri [görüyoruz]. Naratif anlamda da çok oyuncu bir tarafı var Nâzım Hikmet’in, sadece doğrudan lirik şiirler yazmıyor, dramatik bir tarafı da var.
Belgeler
Zafer Toprak Arşivi
Resimli Ay dergisinde Peyami Safa’nın Nâzım Hikmet’le ilgili yazdığı yazı, Jokond ile Si-ya-u’dan bir parça ve Nâzım Hikmet şiirlerinin plağa alındığı haberi.
1930’da “Şairim / şiirden anlarım, / en sevdiğim gazel / Anti Düringidir Engelsin” dizeleri ile kendini tarif ederek başlayan Varan 3 ve “Efendiler, ağalar, evliyalar, keşişler / Ebedi karanlığın boğulsun kollarında. / Artık temiz ruhların aydınlık ruhlarında / Sade bir din, bir kanun, bir hak: İşliyen – dişler…” dizeleriyle biten 1+1=1’i yayımlar.
Temmuz 1930’da “Salkımsöğüt” ve “Bahri Hazer” şiirleri kendi sesinden plağa alınır. Plak çok tutulur. Halka açık yerlerde, kahvelerde ve lokantalarda çalındığı için polis firmayı uyarır, Columbia yirmi günde tükenen plağın ikinci baskısını yapmaz.
Plağın ünü Mustafa Kemal’in kulağına kadar gider. Bu olayı Hıfzı Topuz Hava Kurşun Gibi Ağır adlı romanında şöyle anlatır:
Gazinin çevresindekiler sağa sola emirler verdiler, plak bulunup getirildi ve gramofona kondu. Mustafa Kemal, şiirleri dikkatle dinledikten sonra; ‘Bu şair sizlere benzemiyor,’ dedi, ‘kendisini yakından tanımak isterdim. Bulup getirsinler, şiirlerini bu akşam bize kendisi okusun bakalım.’ Vakit gece yarısını geçiyordu. Vali Muhittin Üstündağ Kadıköy Polis Merkezi’ne telefon ederek; ‘Derhal Nâzım Hikmet’i bulup saraya getirin,’ dedi. ‘Kendisini Paşa Hazretleri emrediyor.’ Kadıköy polisi seferber oldu, gece yarısı şairin evine bir ekip gönderdiler. Nâzım uykudaydı. Kalkıp karşısında polisleri görünce hiç şaşırmadı. ‘Emniyete mi gidiyoruz?’ diye sordu. ‘Beş dakika izin verin çantamı hazırlayayım.’ ‘Aman Nâzım Bey estağfurullah, öyle bir durum yok. Reisicumhur hazretleri sizi emretmişler, şiirlerinizi dinlemek istiyorlarmış!’ Nâzım rahat bir nefes aldı, düşündü, gitsin mi, gitmesin mi? Davete uyarak kalkıp saraya gitse ne olacaktı? Ne olabilirdi? Bütün bu belalardan kurtulur, artık başı hiçbir derde girmez, hapislere düşmez, belki de rejimin yarı resmi şairi olurdu. Ama o, bunu kabul edecek yaratılışta adam mıydı? Bir an düşündükten sonra; ‘Oğlum,’dedi, ‘Reisicumhur hazretlerine benden selam söyleyin. Ben Denizkızı Eftalya değilim.’ Polis memuru; ‘Aman Nâzım Bey,’ dedi, ‘hiç ayıp olmaz mı? Paşa hazretleri şiirlerinizi dinlemek istemişler.’ ‘Oğlum ben ne diyorsam sen onu yap,’ demekle yetindi. Polis şaşkına döndü. Geri çevrilmenin üzüntüsüyle evden ayrıldı. Olayı merkeze bildirdi. Merkezdeki komiser de Nâzım’ın cevabını Vali Muhittin Bey’e iletti, o da Gazi’ye. Peki, Gazi ne yapacaktı? Ne yapması beklenirdi? Hele diktatör diye adı çıkmış bir devlet başkanından ne beklenirdi? Şairi zorla getirmesi mi, tutuklatması mı? Hayır, hiçbiri değil. ‘Aferin çocuğa,’ dedi, ‘işte şair dediğin böyle olur.’ Hıfzı Topuz. Hava Kurşun Gibi Ağır. s. 86-87
1931 Yılında Sesini KaybedenŞehir’i yayımlamasıyla iki yıl içinde kitaplarının sayısı beşi bulur. Ancak İçişleri Bakanlığı’nın emri doğrultusunda ilk beş kitabındaki şiirlerinde “bir zümrenin başka zümreler üzerindeki hakimiyetini temin etmek gayesiyle halkı suça teşvik ettiği” gerekçesiyle mahkemeye verilir. 6 Mayıs’ta başlayan dava 10 Mayıs günü aklanmasıyla biter.
Bu dönemde Nâzım Hikmet şöhretinin doruğundadır, anılarında Vâlâ Nurettin o günleri şairin dalgınlıkları ile ilgili bir anekdotla şöyle anlatıyor:
Vâlâ Nurettin ile Nâzım'ın, 1920'lerin sonlarındaki muhabbetleri
Seslendiren: Boğaçhan Sözmen
Ses Tasarımı: Göksenin Göksel
Görsel: Vâlâ Nurettin, 1921 Kastamonu