© Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi

Nâzım’ın Ölümü

Sağlığı her geçen gün kötüye gitmesine rağmen yoğun yaşantısına ara vermez, yolculuklarına devam eder, Münevver’i Varşova’ya yerleştirdikten sonra Berlin’e gider, ünlü “Otobiyografi” şiirini orada yazar.

Otobiyografi
Seslendiren: Mahmut Gökgöz
Şiir: Nâzım Hikmet, 11 Eylül 1961, Doğu Berlin.
Ses Tasarımı: Göksenin Göksel
Görsel: Nâzım Hikmet portresi, Lütfi Özkök. Stockholm, İsveç, 1959. Murat Germen & Cafer Türkmen Arşivi.
Nâzım'ın Hikâyesi Soundcloud hesabı

Artık dostlarına sık sık ölümden söz eder olmuştur, bu karamsar duyguların kökeninde somut sağlık sorunlarının yanı sıra aşk hayatının baş edilemez çatışmaları da vardır. Dostu Zekeriya Sertel’e sık sık yaptıklarından dolayı pişman olduğunu anlatır. 3 Haziran 1963 günü beklenen son, sabah erken bir saatte evinde gerçekleşecektir. Vera o günü anılarında şöyle anlatır:

Ardından eve döndük. Dışarıda hava ağarmıştı artık. Yatağın yanına oturdun. Uyku evimizi terk etmişti. Başucumdaki kutudan ‘si-ba’nın uyku ilacından alıp verdin bana…
Her zaman uyandığımdan daha erken uyandım. Perdesiz pencereden doğruca gözüme gelen güneş uyandırmıştı beni. Ev sessizdi. Seni uyandırmak istemediğimden kalkmadım. On beş dakika kadar geçmişti herhalde ve sabah postasının kutumuza bırakıldığını işittim, demek ki saat 7:20’ydi. Posta kutusunun kapağını ses yapıp seni uyandırmasın diye özellikle değiştirmiştim; ama sen gene de her sabah postacının sesine uyanıyordun. Gene öyle oldu. Birkaç dakika sonra kalktın ve neredeyse koşar adım kapıya yöneldin. Önce sana sesleneyim diye düşündüysem de biraz daha şekerleme yapmaya karar verdim. Dönmedin. Bir dakika geçti, iki dakika… Sokak kapısını açtığını işitmiştim, ama nedense kuşku verici bir sessizliğe bürünmüştün ardından. Birazcık daha yattım. Ne var ki huzursuz olmuştum. Bir güç beni kalkmaya ve nerede saklandığını bulmaya zorluyordu. Bir şeyler yemek ya da sigara içmek istemiş olabileceğini düşündüm. Kalkıp mutfağa gittim. Orada değildin. Banyonun, sonra tuvaletin kapısını açıp baktım. Birden dehşete kapılmıştım. Öyle korkunç bir duyguydu ki sanki kaynar sular dökülüyordu başımdan aşağı…
Koridora yöneldim ve seni orada, askılığın yanında yerde gördüm. Sırtın kapıya yaslanmış, elin yere dayalı, bir ayağın Türk usülü bağdaş kurmuş gibi kıvrık, diğeri serbestçe ileri uzanmış oturuyordun. Beyaz yüzün ve alışılmışın dışında sakin ifadenden, o dakikada anladım ölmüş olduğunu.
Dünyam yıkıldı bir anda. Issız bir boşluktaydım sanki. Seninle konuşmayı denedim. Yanıt vermedin. Anladım, her şey bitmişti. Telefona sarılıp Tosya’yı aradım.
Tulyakova, Vera. Bahtiyar Ol Nâzım. 2. Baskı. Yapı Kredi Yayınları, 2015. 406-407.

Hemen ambulans çağırmasına rağmen Nâzım Hikmet çoktan bu hayata gözlerini yummuştur. Ceketinin cebinden çıkan kendi fotoğrafının arkasında ise Vera için son bir şiir yazmaktadır:

VERA'YA
Nâzım Hikmet, 1963
Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm

Nâzım Hikmet ilk kalp krizini geçirdikten sonra yazdığı “Vasiyet” adlı şiirinde şöyle tarif eder nasıl bir mezarlığa gömülmek istediğini:

VASİYET
Nâzım Hikmet, 27 Nisan 1953, Barviha Sanatoryumu
[…]
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
– öyle gibi de görünüyor –
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…

Nâzım Hikmet’in cenazesi görkemli bir şekilde kaldırılır. Tabutu Yazarlar Birliği’nin taş avlusunda sergilenir. 5 Haziran’da cenaze önemli Rus yazarlarının gömülü olduğu Novodeviçiy Manastırı’nın dışındaki mezarlığa götürülür. Vera anılarında cenazedeki duygularını şöyle tarif eder:

Birkaç kez kocasıyla bize gelen garip ressamı gördüm. Bize gelirken giydiği sarı elbiseyi giymişti gene. Adı Ella mıydı yoksa Elle mi, anımsamıyorum. Tabuta yaklaştı ve başladı bir şeyler aranmaya. Çiçeklerin içine bakıyordu, aradığı her neyse. Bir o taraftan, bir bu taraftan epeyce aradı… Kadını gözden kaybettiğimi düşündüğüm bir anda önümde beliriverdi. Siyah bir gül uzattı bana, uzundu sapı.
‘Nâzım’ın tabutundan bu gül,’ dedi. ‘Onu saklamalısın!’ fısıltıyla konuşuyordu. ‘Nâzım gönderdi onu sana!’
Birisi omuzlarımı ve ellerimi sıkı sıkıya tutuyordu. Kukla gibiydim. Hüzün yüklü olayın parçalarını mekanik olarak yaşıyordum. Tabutun diğer tarafında Memed’le duran Münevver’i anımsıyorum. Simonov’un işaretiyle yanına gelişi, alışkanlıkla sabahleyin kırmızı karanfil iliştirdiğim ceket cebinden seni öpüşü, aklımda Nâzım. Bir de Galina’nın tabuta atlayışını anımsıyorum, ihtirasla dudaklarına yapışmasını ve orada bıraktığı yağlı kırmızı izi… Yüzünün o harikulade görüntüsü bozulmuştu. Her şeyin devinimsiz olduğunu, yüzlerdeki perişanlığı ve senin sessizce yüzünün silinmesini istediğini anımsıyorum. Kimse kımıldamamıştı yerinden ve benim yapmam gerekmişti. Seninle vedalaşmamıştık Nâzım, ama bizim için son diye bir şey olamayacağını biliyordum artık.
‘Bu Nâzım’dan, Nâzım’dan. Sana son gülü gönderdi, o!’ diye fısıldamaya devam ediyordu sarı elbiseli kadın. ‘Ağla, onun için ağla, ayrılık zamanı geldi çattı…’
Ve birden sert bir hareketle ceketimin yakasına yapıştı ve insanüstü bir güçle gülü sapıyla beraber içime soktu. Acıdan haykırdım yüksek sesle ve o dakikada tabutun kapağının uluca senin üstüne doğru indirildiğini gördüm. Küçücük bir aralık kalmıştı! Gözyaşlarımdan ıslanmış mendili bırakıverdim o aradan içeri. Hatırlıyor musun: ‘Al Verusya, sana gözyaşı mendilleri,’ diyerek bir düzine hediye etmiştin bana, o mendillerden biriydi.
Tulyakova, Vera. Bahtiyar Ol Nâzım. 2. Baskı. Yapı Kredi Yayınları, 2015. 421-422.

Image
Dayısı Nâzım Hikmet'in Ölümünü Öğrendikleri Gün
Ayşe Yaltırım, Kasım 2014
Nâzım Hikmet’in kız kardeşi Samiye Yaltırım’ın kızı ressam Ayşe Yaltırım, dayısına ve ailesine dair anılarını anlatıyor.
Nâzım'ın Hikâyesi Videoları

Misafirler biliyorlarmış, ‘nasıl söyleyelim’ diye konuşuyorlarmış. Ben de içeri girdim, elimdekileri attım, ‘Ben çok kötü bir şey duydum’ dedim. Sonra ‘anneme nasıl haber vereceğiz’ [diye düşündük.], annem de Ankara’daydı.

Cenaze özellikle Mehmet Nâzım için sarsıcıdır. Babasının sonradan evlendiği karısı cesede sarılmış bağırırken korktuğunu, “İlk defa bir ölü görüyordum… Ve ölü babamdı…” diye anlatır daha sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide. Münevver ise o günü Nâzım Hikmet’in kardeşi Samiye’ye yazdığı bir mektupta şöyle anlatır:

Memo ile Moskova’ya gittik. Cenaze için. Çok muazzam, çok hazin bir merasimdi. Oğlan çok cesur davrandı. Erkek gibi durdu saatlerce. Yalnız en son dakikada, tabutu kapatacakları zaman ‘Babanı öp’ dediler. Öptü. Ama hıçkırmaya başladı. Talihsiz çocuk bu Memo. Baba nedir bilmedi, neyse! Senin için, Seyda için, Ayşe için tabutuna çiçek koydum […] Yanındaki mezarlarda Çehof, Turgenyef, Gogol, Mayakovski, belki de bir teselli bir bakıma.
Aktaran: Göksu, Saime ve Timms, Edward. Romantik Komünist. Yapı Kredi Yayınları, 2011. 422.

Münevver ve Mehmet

ÖNCEKİ

Nâzım Türkiye'de

SONRAKİ
6. BÖLÜM
naziminhikayesi