© Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi

Cezaevi Dostlukları: Orhan Kemal

Nâzım Hikmet dostlarının gelişmesi ve üretmesi için elinden geleni yapan bir yol göstericidir. 1940 yılında Bursa Cezaevi’nde aynı koğuşta kalacağı Raşit Kemali adındaki şiir meraklısı genç iki buçuk yıllık bir eğitim sürecinden sonra öyküler yazmaya başlar, ünlenir. Orhan Kemal adıyla tanıyacağımız Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri haline gelir.

Nâzım Hikmet. Orhan Kemal. Bursa. 1943. Şeffaf kağıt üzerine mürekkep. 12,5 x 19cm.

Orhan Kemal’in Nâzım Hikmet’le tanıştığında şiirlerini okuduğu sahne, ilişkilerinin alacağı şekli anlatması bakımından ilginçtir. Orhan Kemal bu anıyı Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl başlıklı kitabında anlatır:

Nâzım Hikmet ile Orhan Kemal, 1943. Bursa Cezaevi

İlk dörtlük henüz bitmemişti:
‘Yeter kardeşim, yeter… Bir başkasına lütfen…’
Halbuki en güvendiklerimden biriydi… İçimde bir şeyler yıkıldı.
Bir başkası… İlk, ikinci, üçüncü mısranın yarısı.
‘Berbat!’
Kanım tepeme çaktı, başım döndü, ufaldım. Tekrar bir başkası…
‘Rezalet!’
Gözlerim kızardı… Kızdım mı? Üçüncü şiirim ve ilk iki mısra…
‘Peki kardeşim, bütün bu laf ebeliklerine ne lüzum var? Samimiyetle duymadığınız şeyleri niçin yazıyorsunuz? Bakın, aklı başında bir insansınız… Duyduklarınızı, hiçbir zaman duymayacağınız tarzda yazıp komikleştirmekle kendi kendinize iftira ettiğinizin farkında değil misiniz?’
Bütün kanım tepemden ayaklarıma iniyor ve bir kağıt tomarından ibaret ‘şiirlerim’ elimden desteyle düşüyor, artık okumuyorum…
Nâzım Hikmet boyuna anlatıyordu. Sık sık ‘realizm’ ve ‘aktif realizm’ kelimelerinin geçtiği uzun bir konuşma yaptı. Ne yalan söyleyeyim, hiçbir şey anlamadım. İçimde muazzam bir alem yıkılmıştı. Samimiliğine, bir türlü inanamadığım, yıkılması gereken, yalancı, sahte, haksız inanışlardan kurulmuş, temeli çürük bir alem.
‘Şimdi siz de benimkini dinler misiniz?’
Kendime geldim. Göz göze idik. İlave etti:
‘Ama, asla hatıra, gönüle bakmak yok! Siz de beni tenkit edeceksiniz, hem de olanca insafsızlığınızla.’
Orhan Kemal. Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl. Everest Yayınları, 5. Basım, 2007. s.21-22

Orhan Kemal hapisten çıktıktan sonra da Nâzım Hikmet’le dostluğunu sürdürür, ona kitaplarını gönderir. Nâzım Hikmet her zaman olduğu gibi hem teşvik edici hem de öğreticidir. Gerek dil konusunda gerek edebi anlayış bakımından bildiklerini Orhan Kemal’e aktarmaya devam eder. Mektuplarından birinde şöyle diyor Nâzım Hikmet:

Şimdi Raşitçiğim, teknik bir noktaya temas edeceğim. Şiirde olsun, nesirde olsun, virgül, noktalı virgül ve hatta noktanın yardımıyla kurulan cümleler, yani bu noktalama işareti olmazsa, manası karışabilen cümleler sakat cümlelerdir.
Bir misal vereyim. ‘İki kocakarı, alay mutfağının arkasındaki arsada ıslak toprağa karşılıklı oturmuşlardı.’
Burada iki kocakarı’dan sonra konan virgül sayesinde cümle mana kazanıyor. Virgülü kaldırırsan, iki kocakarı alay mutfağı, gibi acayip bir mana çıkıyor. Bu cümleyi şöyle kurmak lazımdır:
Alay mutfağının arkasındaki arsada ıslak toprağa iki kocakarı karşılıklı oturmuştu. Bunu şöyle rasgele aldım. Bizim yazarlar buna hiç dikkat etmiyor. Sana tavsiyem, cümleyi virgülsüz, noktalı virgülsüz filan, anlaşılabilecek bir şekilde kurmaya çalış, virgülsüz filan, sonra yardımcı bir unsur olarak kullan, hatta istersen hiç kullanma.
[…]
Bugün realizm iki istikamette inkişaf etmektedir. Bir istikamet, ekzistansiyalizme kadar dayanan, mürteci ve insanı topyekûn kapkara gören ümitsiz, boktan ve eninde sonunda realiteyle bağını koparan cereyandır. Ötekisi ise yeni ve yaratıcı bir çeşit romantizmle birleşen ve sanatkârın bir ruh mühendisi olduğunu kabul eden, bundan dolayı da eninde sonunda realiteyi en iyi ifade eden cereyandır. Senin bazı hikâyelerin, yalnız kederli değil, aynı zamanda ümitsiz. Zaten bilhassa son yıllarda, gayet malum sebeplerle, bilhassa da hikâyecilerimizde, bir temayül çoğalmaktadır. Realite, bizzat tarihi akışıyla realite, ümitsiz değildir, kederli, mahsun, acı, alacakaranlık, korkunç, iğrenç, rezil, kepaze filan falan tarafları vardır, bu tarafları aksettirmekte en ufak bir ihmal, insanlığı tek taraflı, tozpembe bir ışıkla vermek olur ve realiteden uzaklaşılır, fakat bütün bunlara rağmen bu realite yine insanların eliyle daha iyiye, daha güzele doğru gelişme yolundadır. Gelişen şey ise ümitsiz değildir, sevinçsiz değildir.

Orhan Kemal. Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl. Everest, 5. Basım 2007. s.126-128

Image
Orhan Kemal’in Nâzım’ı: “Üstadım”
Pelin Aslan Ayar, Ocak 2019
Merkez tarafından 15 Ocak 2019’da Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Nâzım Hikmet’le Karşılaşmalar panellerinin birinci oturumunda, Pelin Aslan Ayar’ın yaptığı “Orhan Kemal’in Nâzım’ı: Üstadım” başlıklı sunum. Etkinliğe dair ayrıntılı bilgi almak ve kayıtları izlemek için Merkez video arşivini ziyaret edebilirsiniz.
Merkez Video Arşivi

Bu ilişkide, gücü elinde bulunduran taraf, cazibe merkezi Nâzım Hikmet’tir. Bu cazibeye kapılmak isteyen ise Orhan Kemal’dir. Dostluk da tam bu noktada doğar. Deleuze Alfabe‘de hepimizin bir başkasını cazibeyle etkilemeye ya da bir başkasının cazibesinden etkilenmeye meyilli olduğumuzu, bunun bazen bir jestte, bazen bir düşüncede, bazen bir tür alçakgönüllükte ortaya çıktığını söyler.

Albüm
Murat Germen & Cafer Türkmen Arşivi
Nâzım Hikmet’in albümü, fotoğraf sanatçısı ve akademisyen Murat Germen’in, Cafer Türkmen ile birlikte özel teknikler kullanarak sayısal ortama aktardığı fotoğraflardan oluşmaktadır. Germen’in özel izniyle kullanılan fotoğraflar telif hakkına tabidir.
1941, Bursa Cezaevi
1941, Bursa Cezaevi
1943, Bursa
Ayaktakiler: İki cezaevi görevlisi ve Orhan Kemal.
Oturanlar: Mehmet Ali Bey (kâtip), Nâzım Hikmet, 1941. Bursa Cezaevi
Ayaktakiler: İki cezaevi görevlisi ve Orhan Kemal. Oturanlar: Mehmet Ali Bey (kâtip), Nâzım Hikmet, 1941. Bursa Cezaevi
Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmet, daha yazar olarak ünlenmemiş Orhan Kemal ile görüşmecisi Avukat İsmail Hakkı Balamir'in arasında.

Ressam, Dokumacı ve Çevirmen Nâzım

ÖNCEKİ

Cezaevi Dostlukları: İbrahim Balaban

SONRAKİ
naziminhikayesi